Reading Time: 3 minutes

İnsan, 200.000 yıldır hemen hemen bugünki fizyolojisine sahip ve Afrika kökenli bir varlıktır. İnsanın kökenindeki organik temel yapı olarak Homo sapien, var olduğu veya evriminin dönüm noktasında diğer bütün canlıların yapmadığı bir şey yaptı. Besin zincirinin en üstüne çıkabilmek için doğanın içinde bir arayışa çıktı. Bu arayış sadece doğanın içindeki bir arayışla sınırlı kalmayıp kendini aramaya da dönüştü. Yaklaşık 30.000 yıl önce yerleşik hayata geçişin ilk izlerini görmemizin sebebi de sapienlerin kendi ve doğadaki arayışıdır. Kendini besin zincirinin en tepesine çıkarmasının temelinde bu yatar. Bu, bize insanı tanımak adına birkaç kilit sorudan bahsetme gereksinimi doğuruyor. Sapien neden aramaya başladı? Sapien neyi arıyordu? Arayış ne zaman son bulacak?

İnsanın öğrenme iç güdüsü arayışın temelini olusturur. Mesela, bir bebeğin önüne ne koyarsanız koyun onu ilk olarak inceleyerek sonra dokunarak ve son olarak da ısıracaktır. Arayış burada karşımıza öğrenme iç güdüsü olarak çıkıyor. Sapienler de ilk olarak doğayı ve çevresini gözlemledi böylece akarsu gibi tatlı su kaynaklarının yakınlarında ilerledi. Daha sonra doğaya dokundu. Soğuk aylarda mağaralara girdi ve gördüklerini çizdi. Hayvan derilerinden kıyafetler yaptı. Son olarak da doğayı ısırdı. Ağaçları kesti, daha büyük binalar, gökdelenler inşa etmek için ormanları yok etti. Ama bütün bunları sadece bir iç güdüye bağlamamız tabi ki olanaksız. Sapienler sadece öğrenmek için aramaya başlamadı. Mesela, hangi mantarın zehirli hangi bitkinin şifalı olduğunu bilmek hayati bir ihtiyaçtı ya da yerleşik hayatın ilk yıllarından bir örnek daha vermek gerekirse iklim hareketliliğini tahmin edebilmek büyük bir hava olayının olmasını önüne geçemeseler de tedbirlerini almak için inanılmaz bir arayışla çözüp hayata öyle devam ediyorlardı.

Sapienin tek amacı besin zincirinin en tepesine çıkmak değildi. Ama bu soruya cevap ararken o dönemin şartlarını ve çevresel faktörlerini bilmesi, deneyimlemesi gerekiyordu. Homo sapienler ve Neandarteller arasındaki savaştan bahsedebiliriz. Neandartelleri neden yok etti? sorusunun cevabı Sapienler mutlak hakimiyetin peşindeydi. Besin zincirinin tepesinde olmak ve bunu yaparken de daha az efor sarf etmek amacıyla kendisine rakip olan bütün türleri gözünü dahi kırpmadan yok etti. Arayışta olmasının bedelini ödemeye de hazırdı. Peki bunları başardıktan sonra neden durmadı. Sapienler önce dünyaya yayıldı. Daha sonra kendinden güçlü olan türleri yok etti ve böylece yerleşik hayata geçti. Bunun sonucunda kültürler oluşturdu. Bunlara bağlı olarak da mitler ve dinler oluştu. Sapienlerin bir başka arayışı da burada oluştu. Binlerce yıl Tanrıyı aradılar ve aramaya insanlar olarak devam ediyoruz. Binlerce yıldır daha kolay olanı arıyoruz.

İnsanlığın arayışı var olduğu surece devam edecek. Bunun nedeni; soru sorabilme kabiliyetimizin, arzu ve isteklerimizin olmasıdır. Evrendeki bütün sorulara cevap bulmadan ve belki de bütün sorulara cevap bulsak bile arayış son bulmaz. Bunun edebiyattaki karşılığını bir çok yazar ve şair de vermiştir ama benim en sevdiğim Yılmaz Erdoğan’ın şu mısrasıdır ; ‘Varmak değil, yol güzel’. Bir alıntıyla devam etmek istiyorum, Segal “İnsan Nasıl İnsan Oldu” adlı kitabında şöyle der. ” Şimdi uçsuz bucaksız uzayı gözünüzün önüne getirin. Yıldızların, bulutsuların doldurduğu uzayı. Bu devler devi bulutsulardan birinde, güneş alev alev yanıyor. Güneşten gezegenler kopuyor. Küçücük bir gezegende madde canlılaşıyor, kendi bilincine varmaya çalışıyor. Bunun sonucunda ortaya insan çıkıyor.” Kendi bilincine varmaya çalışan bir insan bütün çabaları, uğraşları hatta düşünceleri, arzuları arayış içindedir. Ben kimim, neyim, neden ben, ne zaman sorularına insan hep bir yanıt aramaktadır. Hayatın sorularına cevap aradığın müddetç arayışın devam etmek zorundadır. Hermann Hesse Doğaya Yolculuk adlı kitabını yazarken bir dönem her şeyi bırakıp doğaya doğru yolla çıkmıştır ve bu yolculuğunu anlatır. Yalnız bu yolculuğa çıkmanın herzaman bir amacı olur. Herkes, kendi yaşam beklentilerine göre bir amaç uğruna bu yolculuğa bu arayışa çıkar. Kimi hayalindeki prensesi, kim çok eski bir hazineyi, kimi efsanevi bir kitabın el yazısını bulmak için bu uzun ve zorlu yolculuğa çıkar. Yolculuk aynıdır ama herkes kendi ruhunun özlem duyduğu şeyin arayışındadır.

Sadece arayış sanat ve felsefede değildir, arayışın devamlılığını sağlayan insanın içinde bulunduğu her ortam bunu zorunlu kılar.

Arayış insanın bulunduğu her alanda ve ortamda devamlılığı , gelişmeyi sağlayan yegane durumdur. Sinemanın oluşumu da, gelişimi de insanların arayışı sonucu ortaya çıkmıştır. Her film bir arayış hikayesidir.  ‘ Her arayış bir amaç doğurur ve her amaç yeni bir arayış.’ Bu sebeple hangi filme bakarsak bakalım karşımıza bir arayış hikayesi çıkacaktır. Ayrıca her yönetmenin kendine ait bir arayışı da vardır ve  filmlerinde bu izleri bizlere aktarır. Mesela Hickok sineması arayışa daha psikanalitik anlamda bakar ve insanın kendi varlığını sorguladığı karakterlere yer verir.

Sonuç olarak arayış kavramı her insanın her yaşında kendini aradığı, kendini bulmaya çalıştığı, sorularına cevap bulmak için bir yolculuğa çıktığı temel etkendir.

 

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.