Reading Time: 5 minutes

Sanat sanat için mi? Sanat insan için mi? Biz bu sorunun cevabını ararken sanatın ne için olduğundan ziyade en önemli iletişim aracı olduğuna yönelik bir gerçeklik vardır. Sanatın şekli değişse de, işlevi sanatçının verdiği mesaj ve sanat severin onu anlamaya çalışması şeklinde bir süreç olarak ifade edilebilir. Bu noktada estetik anlayışı da devrededir. İnsanlar bilmediklerinden korkar, anlam verebildiklerini sever, anlamadıklarından ise nefret ederler. Estetik, görsel olarak genel anlamda beğeni gören olarak tanımlanabilir. Bunun yanında kalitenin boyutlarından biridir. Her dönemin estetik algısı farklıdır, 1960’larda yuvarlak kıvrımlı arabalar estetik bulunularak kaliteli kabul edilirken günümüzde daha farklı kalite ve estetik ölçütleri kabul görmektedir.

Louvre Müzesini gezdiğinizde sanat eserlerinin çoğunda din etkisini deneyimlersiniz. Din, insanoğlu için en önemli olgudur. İnsanoğlu kendi yaratıcılığını bu uğurda kullanmıştır. Kültürden kültüre gerek ritüellerde gerekse bazı ahlak anlayışlarında farklar olsa da temelde insanın adanmışlığı onu yaratanın üzerinedir. Bu uğurda inanılmaz enerjilerini harcamaktan asla imtina etmezler. 14-15’nci yüzyıla kadar “Sanat din içindir” denilse yanlış olmaz. Gerek mimari eserlere gerekse resim, müzik, heykel ve diğer sanat branşlarına baktığınızda din etkisini çok yoğun olarak görürsünüz. İtalyan ressamlar, Fransız heykeltraşlar ve daha birçoğunun birçok eserleri mitolojik tanrılar, pagan ve Hristiyan inanç sistemi temalıdır. Batı medeniyetinin dönüm noktaları kabul edilen Helenistik dönemde bunun etkileri mevcutken Roma döneminde kendine has bir hal almıştır. Constantinos’un 313’deki Milano Fermanı ile Hristiyanlığın Roma’nın resmi dini olarak tanımasıyla birlikte Roma sanatı yerini erken Hristiyan sanatına bırakmıştır. [1] www.nkfu.com Dönem insanlarının ihtiyaçlarının ve yönetim sistemlerinin sanata etkisi oldukça fazla olmaktadır.

Sanat, insanların kendilerini ifade etmesinin bir yoludur. Bunun alıcısı değişse de eserin yaratıcısı gibi algılanması düşüncesi sanatçıyı heyecanlandırır. Bir ressamın yada heykeltraşın eserini yorumlamak belli bir kültür birikimini gerektirir. Eser ışığın gözümüze getirdiği kuantum parçacıkları ile herkes için bir anlam taşır. Ancak sanatçının vermek istediği mesaj? İşte bu, kuantum mekaniğinin de ötesinde insan zihninin derinliklerinde apayrı bir zeka ve anlayışı gerektirir. Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar eklenmiştir. Bugün en genel anlamıyla sanat, yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır. [2] Wikipedia.org

Akademik çevrelerde, resim, müzik, heykel, tiyatro, bale gibi sosyal bilimlerde sanat olarak ifade edilir. Yazılı eserler, insanın kendini ifade etmesinde daha geniş bir kitleye hitap etmesi ve anlaşılması noktasında avantaj taşıması yönüyle önemlidir. “Master of Art” tabiri sosyal bilimlerin üstadı olarak anlam bulur. Yazı yazmak, iletişimde yazının bulunmasıyla çok geniş bir çevreye hitap etmek yönüyle son derece önemlidir. Büyük bir avantaja sahiptir çünkü resim, müzik, tiyatro gibi daha elitist bir çevreye hitap etme mecburiyeti yoktur. Okumayı bilen herkese hitap eder, burada hedef kitlenin okuduğundan ne anladığı önemlidir, ancak herkes sonuçta okuduğuna bir anlam verir, ve verdiği anlam üç aşağı beş yukarı hedefe yönelik doğruluk içerir. Bu çerçevede düşünüldüğünde yazarlar daha geniş kitlelere hitap etme şansına sahiptir ve bu onlara büyük avantaj sağlar. İletişimin zaman boyutu düşünüldüğünde yazılı iletişimin sözlü olana kıyasla oldukça büyük avantaja sahip olduğunu görürüz. Şehirleşmede medeni kabul edilen ülkelerin gerisinde kalmış toplumlarda yazılı iletişim zayıftır. Yerleşik hayata geçmiş olan insanın yazılı iletişim ile medeniyeti geliştirmesi söz konusu iken yerleşik hayata geçişte zaafiyet gösteren toplumlarda sözel kültürün etkisi oldukça fazladır. Bizim kültürümüzde ağıt kültürü olarak da ifade edilebilecek olan bu olgu, kulaktan kulağa aktarılarak olanın dışında farklı şekillere girip bambaşka bir hal alabilmektedir. Ağıt kültürünün kendine özgü otantik bir yapısı vardır. Ancak yazılı olmayan hiçbirşey medeniyetin inkişafında beklenen etkiyi yaratamamaktadır. Kısacası medeniyet yazı ile gelişmektedir. Matbaanın çok sonraları gündeme gelebildiği toplumlarda okuma ile ilgili alışkanlık oluşturmak oldukça zordur. Bu kapsamda dahi yöneticiler tarafından kapsamlı çalışmalar yapılmış olsa da medeniyetin getirdiği teknolojik kolaylıklarla bu alışkanlıkları yitirmek çok zor olmamıştır. Kolaycılığı seven toplumlarda maddenin entropiye eğiliminin etkisi de göz önünde bulundurulduğunda toplumu geliştirmeye yönelik çabalar yetersiz kalmaya mahkumdur. Okumak ve kendi yorumunu sağlamaktansa başkaları tarafından yönlendirilmek medeniyetin sindirilemediği toplumlarda kader değil ancak tercihtir.

Bilinç, farklı değişkenler içinde çoklu geri bildirim döngüleri kullanarak bir amaca ulaşmayı sağlayan bir dünya modeli yaratma sürecidir.[3] Zihnin Geleceği, Michio Kaku Bu çerçeveden bakıldığında insanların tercihlerini bilinç ölçütü ile yapmalarının uygun olduğu değerlendirilir. Ancak bilinçle karar verirken bahse konu geri bildirim döngüleri içerisinde değişken olarak adlandırılan uzay, zaman vs. ve bunların ilişkileri söz konusudur. Bunların zihin içinde ifade ettiği anlamlar insanın medeniyet eşiğini ve derecesini ifade edebilir. İşte bu oluşurken insanın elinde olan şey iletişimdir. İletişim sayesinde öğreniriz, kaydederiz, deneyimleriz, geliştiririz ve sonraki nesillere aktarırız. İletişim teknikleri söz konusu olduğunda her dönemde farklı şeyler yoğun kullanılır ve moda ifadeyle trend olur. Farklı yer ve farklı zamanlarda insanları etkileyen bir takım modeller olmuştur. Bunlar taş devrinde mağara resimleri iken antik Yunan’da tiyatro (M.Ö. 6’ncı yy.Thespis ile), İslam İmparatorluğunda Şiir, Batı Medeniyetinde nesir vb. zamanla bunlar yerini daha kısa süre ile daha fazla bilgi içeren birtakım modellere (telsiz, radyo, televizyon, telefon) bırakmıştır. Hiçbirinin gelişi diğerini yok etmediği gibi kıymetini de azaltmaz. Ancak hitap ettiği kitle eski populerliğinde olduğu kadar değildir. Günümüzde iletişim denilince telefon operatörleri, internet, sosyal medya vb. insanın çevresiyle etkileşime geçmesinde en önemli yeri tutmaktadır. Twitter 140 karakterle (2017’de 280 oldu), TED Talks 18 dakikalık seminerler ile insanı bilgi bombardımanına tutmaya yetmektedir. Zaman tahdidi nedeniyle evrilen iletişim sms lerde emoji kullanımları ile insana tekrar hiyerogliflere döndüğümüzü düşündürmektedir.

Sonuçta, insanoğlu olarak sahip olduğumuz herşeyin temelinde iletişim bulunmaktadır. Geçmişten günümüze medeniyet olarak kabul edebileceğimiz herşeyin temelinde bulunan bu yeteneğimiz dünyayı domine ederken bize yardımcı olan en üstün güçlerimizden birisidir. Bunun gibi bizi diğer canlılardan ayıran üstünlüklerimiz konusunda ciddi çalışmalar devam etmektedir. Bizi maymundan farklı kılan genleri, bunların çalışma prensiplerini ve bizi farklılaştıran evrimsel dinamikleri öğrenmemiz an meselesidir. Her bir gelişme bizi karar noktalarına getirmekte ve insanlığın olaylara bakış açısını değiştirmektedir. Belleğin amacının geleceği tahmin etmek ve gelecek için beyinde simulasyonlar oluşturmak olduğu düşünüldüğünde insanoğlunun belleğinin tarih boyunca kaydedilmesi ile medeniyet dediğimiz olgunun yaşam döngüsü sağlanmaktadır. Tarih incelendiğinde birçok medeniyet doğmuş, yaşamış ve ölmüştür. Medeniyetler de insanlar gibi var olduklarına yönelik kanıtları arkalarında bırakma gayretinde olmuşlardır. Bıraktıkları eserler (sanat, mimari vb.) gelecek ile iletişimlerinde temel oluşturmuştur. Genlerin sonraki nesillere aktarılması ise kalıtımsal olarak verilebilecek en büyük miras olarak karşımıza çıkmıştır. Bu nedenledir ki genlerin hafızasını düşünerek sonraki nesillere aktarılacak yaşam alışkanlıkları ve bu alışkanlıklar sayesinde oluşan birtakım karakteristik özellikler sonraki nesillerle iletişimimizde en önemli öğeyi oluşturmaktadır. Bunun bilincindeki toplumlar eğitim sistemlerine gereken müdahaleler yaparak medeniyetlerinin sürdürülebilirliğini artırırlar. Eğitim, insanı hayata hazırlamak içindir. [4] Ken Robinson, Yaratıcı Öğrenciler bunun yanında insan ile özdeşleşmiş olan misyon, medeniyetler bazında düşünüldüğünde eğitimi, medeniyetin hayatta kalma yeteneğinin artırılması için en önemli unsur olarak düşünebiliriz. Öyleyse, bizden sonrakiler için kurgulamamız gereken eğitim medeniyetin hayatta kalması için bu denli büyük önem taşıyorsa milli güvenliğin de en önemli unsurlarından birisidir. Zira “hibrit savaş” şeklinde isim bulan son zamanların savaş tekniğinde askeri, sivil tüm unsurlar ile karşı ülkenin beka kabiliyetini azaltmaya yönelik tüm unsurlara verdirilen kayıplar söz konusudur. Bu farkındalıkla hareket etmeli ve eğitimin milli unsurlarımız içinde en önemlilerden biri olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Eğitimin temel maksadını gözden çıkarmayarak bizden sonraki nesillerin güçlenmesini sağlamalıyız. Bunun için iletişim yeteneklerinin her açıdan geliştirilmesi ve güçlendirilmesi son derece önem taşımaktadır. İletişim yeteneklerinin geliştirilmesinde ise çocuklarımızı sanatın her şekline yönlendirmek ve yetenekli oldukları branşlarda imkanlar sağlamak anahtar rol oynamaktadır.

Unutulmamalıdır ki “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.

About The Author

References

References
1 www.nkfu.com
2 Wikipedia.org
3 Zihnin Geleceği, Michio Kaku
4 Ken Robinson, Yaratıcı Öğrenciler

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.