Reading Time: 2 minutes

Doğumdan gelişimimizin her evresinde sürekli öğreniriz. Zihin daha gözlerimizi açtığımız ilk saniyeden herşeyi kayda almaya başlar. Küçük bir çocukken, hayat tam bir bilinmezdir. Öyle ki keşfedebilecek gizemi çözülecek merak edilecek o kadar çok şey vardır ki herşeyi sorarız. Çocukken ne kadar da meraklıydınız değil mi? Küçük bir çocuğu inceleyin. Sordukları sorular, merak ettikleri şeyleri ne kadar da saçma bulduğunuzun ve bazen bu saçma soruları sizi ne kadar rahatsız ettiğine ve sinirlendirdiğine dikkat edin.  Çocukken bir insanın en yüksek seviye de sergilediği öğrenme isteği ve merakın büyüdükçe nasılda kaybedildiği ve öğrenmeye, gelişmeye, merak etmeye ne kadar kendimizi kapattığımızı farkedin. Peki çocukken öğrenmeye olan ilgi büyüdükçe neden azalır?  Bu hayatta ki her şeyi keşfettik ve ihtiyacımız olanı aldık, işimize yaramayanı çöpe attık,öğrenmenin en kolay yolunu aradık hep.

Antik bir kenti gezmek istediniz. Biletinizi aldınız ve içeriye girdiniz. O anda gözünüze güzel görünen,ilginizi çeken estetik yargılardır. Öğrenmek isteği artık geri planda kalmıştır, kenti öğrenmekten çok göze hitap etmesi hoşunuza gider ve sadece o anı resmetmek istersiniz. Bir çocuk bu kente girdiği zaman heyecanla iner o merdivenleri üç’er beş’er zıplayarak girdiği o kente ilk anda nüfus etmiştir. Dilediği gibi özgürce koşturur kentin bahçesinde, yüz yıllık sütunlar arasında saklambaç oynar, sever onları, dolaşır, onun için yenidir her şey, taşların kıvrımları ilgisini çeker, dokunduğu her şey bir bilinmezdir onun için. Keşfetmek ister. Yargıları yoktur, yüz yıllık eser onun için oyun alanıdır. Her şey o kadar büyük gelir ki gözüne… Zihin levhası boştur ve dolmaya müsaittir. Her şeye ilgilidir. O büyük taşların oraya nasıl geldiğine, kimin onları getirdiğine, mozaikler ve fresklerin nasıl bezendiğine,yerde yürüyen karıncaya, taşa konan kuşa…  Peki bir yetişkin olarak girdiğiniz zaman aynı antik kente, her detaya bu kadar ilgilimisiniz ?  Yeni yeşeren çiçeğe, kentin tarihine, bu antik kentte eskiden nasıl bir günlük yaşam olduğuna. Yoksa  2 3  fotoğraf çekmek ve sosyal medya da paylaşmak, şöyle bir üstünkörü okuyup gittim diyebilmek mi tek derdiniz. Ben biliyorumcular bu hayatın her evresinde hep karşınızdadır. Ben biliyorum diyebilmenin , bilmekten daha önemli olduğu ve sadece gösteriş düşkünü olduğumuz bu çağda bilgi, hayatınızda ne kadar yer kaplıyor ? Öğrenme isteğinizi ne zaman yitirdiniz ? Gerçekten ilgi duyduğunuz alanlarda gelişime ve öğrenmeye ne kadar açık oldunuz ? Büyüdükçe her şeyi bildiğimizi sanırız. Aslında büyüdükçe cahilleşiriz. Sadece biliyorum diyebilmek, tek derdimiz!

-Esra Tunçer

About The Author

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.