Reading Time: 5 minutes

Günlük dilde küçültücü bir anlam taşıyan “sürü psikolojisi” kavramı ilk olarak 1848′de Amerika’da kullanılmıştır. Dan Rice adında bir palyaço yerel bir seçimde bindiği bando arabasında (bandwagon) çıkardığı gürültüyle çevresinde topladığı insanları, eğlenceli müziğe katılmaya ve desteklediği siyasetçiye oy vermeye davet etmiştir. Elde ettiği başarı daha sonra İngilizceye “Bandwagon Effect” (Bando Arabası Etkisi) kavramı olarak girmiş(1) ve sürü psikolojisi anlamında kullanılmaya başlanmıştır.

Psikoloji disiplinine göre sürü psikolojisi; belirli kurallar ve koşullarla şekillenen bir topluluğun, sorgulamadan birbirine benzer düşünce, inanç ve davranışlar geliştirmesidir. Bu eğilime iş hayatında, siyasi gruplar içinde, spor karşılaşmalarının yapıldığı stadyum ve salonlarda, politik gösterilerde çok sık rastlanır. İş hayatında bir bölümde çalışanlar diğer üyelerle aralarındaki uyuma çok fazla önem vermeyi “iyi ekip çalışması” olarak kabul ederler. Grup içinde uyumu korumak adına farklı fikir ve görüşlerine kendi kendilerine sansür uygulayabilirler. Gerek iş hayatında, gerekse bir siyasi topluluk içinde, lidere itaat veya gruptan dışlanmamak adına, bireyler grup ve liderle paralel düşünürler. Meslektaş veya ekip üyelerinin baskısı grup üyelerinin karar mekanizmasına etki eder. Sürü psikolojisinin en çarpıcı olduğu grupların başında ergenler gelir. Ergenlik dönemindeki gençlerin en büyük şikâyeti anne ve babalarının baskısıdır, ancak bu dönemdeki en büyük baskı yaşıtlarının baskısıdır.

Çoğunluktan Yana Olmak

İnsanlarda başarılı örnekleri ve toplulukları izlemek doğal bir eğilimdir. Bu nedenle futbolda takım tutmak, politikada bir siyasi partiyi veya lideri kayıtsız şartsız desteklemek, çok sık görülen ve günlük hayatın içinde yer alan bir durumdur. Üçüncü dünya ülkelerinde Barcelona veya Manchester United gibi Avrupa’nın başarılı takımlarının formalarıyla gezen birçok genç ve yetişkin insana rastlamak mümkündür. Benzer şekilde bir takımın taraftarı olan kişi, hiçbir katkısı olmadığı halde, o takımın başarılarıyla gururlanır. Maçları ve gelişmeleri o takımın çıkarları açısından görür ve değerlendirir. Başarısızlık durumlarında haksızlığa uğradığına inanır.

Politik alanda da durum farklı değildir. Başarılı bir insan, yarattığı güven halesiyle ve kitlelerin özlemlerine cevap vereceği algısını yaratarak çevresini etkiler. Bir insanı idolü veya ideal egosu olarak seçen kişi eleştirel düşünemez ve bu kişinin hatalarını da meziyet gibi görmeye başlar. Politikada sürü psikolojisi, bir siyasi hareketi sadece çoğunluk tarafından desteklendiği için destekleyen seçmenlerde görülür. Böylece sandığa gidecek olan kişi kendisini bir “seçmen” olarak değil, bir siyasi hareketi desteklediği için özel bir “kimlik” kazanmış olarak görür. Bunun nedeni, insanların zor bir karar vermeleri gerektiği zaman kendi içlerinde üç soruya cevap aramalarıdır:

  • Ben kimim?
    Bu nasıl bir durum?
    Benim gibi biri bu durumda ne yapar?

Verilen oy sadece politik rekabetteki kazananı belirlemez, partiler ve bu partilere oy verenler itibarlarının da etkilendiğini düşünür. Bunun sonucunda, seçim mitinglerine ve anketlerine önem verilir ve taraflar kendilerini öne çıkaran anketleri meydanlara veya kendilerini destekleyen medyaya taşırlar. Çıkarları nedeniyle bir gruba bağlı olan anket şirketleri itibarlarının nasıl etkileneceğini umursamadan, sonuçları etkilemeye çalışır. Siyasi parti gençlik kolları güçlerini göstermek için her tarafa bayrak asarlar. Bu durum, özellikle kararını henüz vermemiş olan seçmenleri etkilediği için büyük önem taşır. İçinden geçmekte olduğumuz seçim sürecinde de durum farklı değildir.

Dışlanma Korkusu

Yalnızlık insanın en temel korkularının başında gelir ve bu nedenle insanlar topluluğa uymayı güvenli bulurlar. Bunun dışında her insan karar vermekte zorluk çektiği durumlarda herkesin yaptığını yapmaya yönelir. Çoğunluğun düşüncesinin doğru olmadığı durumlarda bile, insanların topluluğa uymaya eğilimli olduğunu, Asch adlı bir psikolog, 1955 yılında yaptığı bir deneyle çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur (2). Daha sonra sosyal psikolojide klasik nitelik kazanan bu deneyde Asch, algı konusunda bir test yapacağını söylediği beş deneği bir masa etrafında toplamış ve onlardan kendilerine gösterilen karttaki bir çizgiyi diğer karttaki üç çizgiden biriyle eşleştirmelerini istemiştir. Ancak araştırmada bir gerçek denek ve dört tane de araştırma asistanı yer almıştır. Bu araştırmada kullanılan kartların örneklerini bu yazıya eşlik eden şekilde görüyorsunuz.

Şekil. Asch deneyi kart çifti örnekleri

Araştırmanın başında üç kişi arka arkaya yanlış cevap vermiş ve bu durum gerçek denekte rahatsızlık yaratmış, ancak yine de doğru cevabı söylemiştir. Ancak daha sonraki aşamalarda denek, yanlış olduğu çok açık olan grup tercihlerine uyum göstermeye başlamıştır. Deneyden sonra yapılan değerlendirme görüşmesinde, deneğe tercihinin nedeni sorulmuştur. Verilen cevapların ikiye ayrıldığı görülmüştür. Bir grup denek, “herkes öyle dediğine göre ‘ben yanılıyorum’ diye düşündüm” demiş; diğer grup ise davranışını, “herkesin içinde aptal durumuna düşmemek için, ben de onlara uydum” diyerek açıklamıştır.

İnsanların yanlış olduğunu bildikleri halde, desteklerini sürdürdükleri durumlara çok sık rastlanır. İnsan sayısının fazlalığı, yapılan vaatler ve yaratılan atmosfer, sürü etkisini kolaylaştırır. Asch deneyi grup büyüklüğü, gruba karşı çıkan bir üyenin varlığı gibi çok farklı şekillerde defalarca tekrarlanmış ve şüphe bırakmayacak şekilde doğrulanmıştır. Sürüye uyma davranışının temelinde insan canlısının sosyal bir varlık olması yatmaktadır. Sosyal bir varlık olmanın doğurduğu grup dinamiği, insan psikolojisindeki beğenilme isteği ve dışlanmak korkusunu tetiklemektedir. Böylece, Asch deneyinin çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyduğu gibi, gruba dahil olmayanların yadırgadığı ve anlamakta zorluk çektiği uyum gösterme eğilimi ortaya çıkmaktadır.

Radikal siyasi ve silahlı akımların mensuplarının günümüzde gösterdikleri etkinlik ve varlıklarını ortaya koydukları bölgelerde aldıkları destek, bu toplulukların dışında olanlar tarafından anlaşılamamaktadır. Buna karşılık toplulukların birbirlerine karşı din, mezhep, milliyet, ırk gibi farklılıklar temelinde nefret dolu genellemelerle davranmaları, yasalarda nefret suçu sayılarak önlenmeye çalışılsa da, günümüzde güçlenerek etkisini sürdürmektedir. Ancak ülkemizde takım renkleri gibi hiçbir düşünceye dayanmayan ayrışmalar dahi sonu şiddetle biten çatışmalara dönüşmektedir.

Zekâ ve Eğitim Fark Yaratır mı?

Günlük dilde “sürüye uymak” veya “sürü psikolojisi” küçümsenerek kullanılan kavramlardır. Zeki insanların veya iyi eğitim görmüş olanların bu tür hatalar yapmayacağı kabul edilir. Oysa yukarıda anlattığımız gibi, konu zekâ veya eğitimle ilgili olmayıp insan psikolojisiyle ilgilidir. Sürünün dışına çıkabilmek, bir taraftan kişilikle, diğer taraftan düşünce biçimiyle ilgilidir. Türkiye gibi, bireylerin kendisini “birey” olmaktan önce, bir topluluğun (aile, şehir, bölge, cemaat, takım) üyesi gibi gördüğü bir ülkede, sürüye uymayacak bağımsız bir düşünce yapısına rastlamak çok zordur. Çünkü eğitim sisteminde ve günlük hayatın akışı içinde farklılıklar hoş karşılanmamakta ve kişinin cezalandırılması veya bulunduğu topluluktan dışlanmasıyla sonuçlanmaktadır.

Topluluğa uyum ve herkesle birlikte hareket etmek finans alanındaki kararlar için de geçerlidir. Finans piyasalarına adım atan her yatırımcının bildiği bir gerçek vardır. “Herkes alırken satmak, herkes satarken de almak”. Son derece basit gibi gözüken bu ilkeyi uygulamak, yukarıda anlattığımız psikolojik mekanizma nedeniyle neredeyse imkansızdır. Çünkü yatırımcılar birbirini gözlemekte ve tercihlerini başka yatırımcılara bakarak yapmaktadırlar. Yakın zamanda içinden geçilen böyle bir dönemde, Türkiye’de bir ekonomi yazarının kaleminden çıkan durum değerlendirmesi (3), bu duruma çok güzel bir örnektir: “Riskleri herkes görüyor ancak kimse rakibinden geri kalmak istemiyor, bir kar furyası yaşanırken buna katılmaktan geri duramıyor. Kayıtsızlık ağır fatura çıkaracak ama ‘gidişat böyleyken biz de kar edelim, sonra kötüleşirken yolunu bulup yine kar yazacak yöntemi buluruz’, mantığı hakim oluyor.” Referanslara göz atan olursa bu ekonomi değerlendirmesinin 2014 yılında yapıldığını ve 9 yıl içinde fazla bir şeyin değişmediğine görecektir.

Sonuç

Sürüye uymamak bağımsız bir düşünce yapısı geliştirmekle mümkündür. Bunun için sadece görüneni değil, görünmeyeni de sorgulayacak bir düşünce sistematiğine ihtiyaç gösterir. Herkes bir yöne bakıyor veya aynı yönde hareket ediyorsa, önce diğer tarafı kontrol etmek ve farklı seçeneklerin varlığını sorgulamak yararlı olabilir. Belki böylece herkesin göremediğini görmek ve herkesin yaptığından farklı bir yol izlemek mümkün olabilir. Bir düşünürün dediği gibi; “Herkes bir yoldan gidiyordu. Ben az gidilen yolu tercih ettim. Farkı doğuran da bu oldu.” Ancak günümüzde eleştirel düşünceye dayalı eğitim giderek geriye atılmakta ve bütün ilmini tek kitaba borçlu insanlar yetiştirmek ağır basmaktadır.

Kaynaklar:

  1. Colman, A. Oxford Dictionary of Psychology. New York: Oxford University Press, ss. 73, 2003.
  2. Solomon, A. E. Opinions and social pressure. İnternet [Uygun erişim]:https://www.columbia.edu/cu/psychology/terrace/w1001/readings/asch.pdf.
  3. Sağlam, E.: “Bu Riskler Bir Gün Fiyatlanacak ama…” Hürriyet Gazetesi, 12.7.2014

(*) Bu yazı “Akılsız Duyguların Cezasını Kararlar Çeker” (Akıllı İnsanlar Neden Yanlış Kararlar Verir) kitabının 155. sayfasından değiştirilerek alıntılanmıştır.

**İşbu yazı Sayın Acar Baltaş tarafından kendi ismini taşıyan blog sitesinde yayınlanmıştır.

About The Author