Site icon Major Scope

Sürekli Olarak Radyasyona mı Maruz Kalıyoruz?

Reading Time: 3 minutes

Kaçınılmaz olarak uzaydan yansıyan kozmik ışınlar ve radyoaktif elementlerden yayılan fotonlar dolayısıyla radyasyona maruz kalıyoruz.

Doğada bulunan radyoaktif elementlerden yayılan gamma ışınları ve radon gazı ile tıbbi ve endüstriyel uygulamalar, radyoaktif serpintiler, nükleer güç santralleri ve radyoaktif madde içeren tüketici ürünleri gibi birçok faktör maruz kaldığımız radyasyon miktarını etkiliyor.

Buna göre; yaşadığımız yer, bölgenin toprak yapısı, barındığımız binanın yapısal malzeme ve özellikleri, kutuplara olan uzaklığımız, hava koşulları, basınç seviyesi gibi etmenler aldığımız doğal radyasyon seviyesinin büyüklüğünü etkiler. Günlük hayatta maruz kalınan radyasyonun %80–85 kadar büyük çoğunluğu doğal kaynaklara bağlıdır.

Doğal ve yapay radyasyonlar karşısında toplum üyelerinin maruz kaldığı yıllık ortalama radyasyon miktarının dünya ortalaması toplam 2,7 mSv kadardır.

Doğal radyasyon kaynakları, doğada kendiliğinden bulunan ve müdahale edemediğimiz sürekli ışınım yapan radyasyon kaynaklarıdır. Doğadaki tüm canlıların maruz kaldığı bu doğal radyasyona çevre, fon ya da arka plan (background) radyasyon adı verilir. Doğal radyasyon kaynaklarını kendi içinde 3’e ayırarak inceleyebiliriz.

1- KOZMİK IŞINLAR

Dünya, sürekli olarak derin uzaydan gelen ve kaynağı kesin olarak bilinmeyen atomaltı parçacık dediğimiz kozmik radyasyona maruz kalmaktadır. Bu yüksek enerjili parçacıkların çoğu, atmosfere ulaşan protonlardır ( H^+). Güneşin aktivitelerine (güneş patlamaları vs.), yerin manyetik alanına ve yerküreden yüksekliğe (irtifa) bağlı olarak kozmik ışınların yoğunluğu değişir. Protonlar, elektrik yüklü parçacıklar olduklarından atmosfere ulaştıklarında dünyanın manyetik alanının etkisine girerler. Bu nedenle kozmik ışın yoğunluğu ekvatordan kutuplara gidildikçe artar. Böylece, insanların maruz kaldığı radyasyon oranı da enlem arttıkça doğru orantılı olarak artar.

Görüntüsüyle kendine hayran bırakan ‘Kutup Işıkları’ (“Aurora”) yoğunluğu yüksek kozmik radyasyondan kaynaklanır. Kutup ışıkları göze hoş görünse de canlılar için son derece zararlıdır.

Kozmik ışınların büyük bir kısmı dünya atmosferinden geçecekken absorbe olarak yeryüzüne ulaşamazlar. Yani atmosferimiz kısmen radyasyonu zırhlamış olur. Bu nedenle, deniz seviyesine yaklaştıkça kozmik ışınların yoğunluğu, dolayısıyla da doz miktarı azalır. UNSCEAR tarafından yapılan hesaplamalara göre, kozmik ışınlardan kaynaklanan yer seviyesindeki yıllık etkin doz enlem ve yükseklikle değişse de 0,39 mSv civarındadır. Bir pilotun uçuş süresince maruz kaldığı kozmik ışın miktarı, deniz seviyesindeki bir insana göre 20 kat daha fazladır.

2- YERSEL RADYASYON (YERKÜRE RADYASYONU)

Yerkürenin temelinde doğal olarak bulunan radyoaktif çekirdekler bozunarak ışınlanmaya neden olurlar. Dolayısıyla dünyanın kendisi de bir radyasyon kaynağıdır. Yeryüzündeki izotopların yaydığı gamma ışınları nedeniyle vücudumuz sürekli olarak dış radyasyona maruz kalmaktadır. Volkanik yapılar, fosfat kayalar, mineraller ve topraktaki radyasyon çoğunlukla Uranyum (U-238) ve Toryum (Th-232) izotoplarından kaynaklıdır. Bu izotoplar, kararlı hale gelmek için bozunma dediğimiz olayı gerçekleştirerek; Radyum (Ra-226) elementini oluşturur ve bunun sonucunda doğal radyasyonun yarısını oluşturan Radon (Rn-222) gazının salınmasına sebep olarak yeryüzündeki tüm canlıları radyasyona maruz bırakmış olurlar.

-Bina radon giriş noktaları-

Bu bozunma esnasında oluşan radyoaktif maddeler toprakta kalırken, radon gazı yüzeye ulaşır. Yaşadığımız yerin jeolojik özellikleri ve binaların yapı malzemelerine göre miktarı değişen radon gazını, ister istemez solunum yoluyla vücudumuza almış oluruz. Havalandırması yeterli olmayan betonarme binalarda maruz kalınan radyasyon dozu, ahşap evlere göre kat kat fazladır. Gerekli önlemlerle vücuda giren radyoaktif çekirdek miktarını azaltmamız mümkün olabilir.

Örneğin; Ankara’nın yıllık ortalama doğal radyasyon düzeyi 0,44 mSv gibi düşük sayılabilecek bir değere sahipken, Brezilya’nın Guarapari Kumsalları’nda yıllık radyasyon düzeyi 788,40 mSv gibi çok yüksek değerlere de ulaşabilmektedir.

3- İÇSEL RADYASYON

Vücudumuzda doğal olarak bulunan Potasyum-40 ve Karbon-14 gibi radyoaktif elementler nedeniyle sürekli olarak (kozmik ve yerküre radyasyonu kadar yüksek oranlı olmasa da) belli bir iç radyasyon dozuna maruz kalırız (0,23 mSv/Yıl). Potasyum-40 miktarı kişiden kişiye değişmekle birlikte, kas kütlesi daha fazla olan insanlar diğer insanlara göre daha fazla iç radyasyon dozu almış olurlar. Spor öncesi kas gelişimini arttırmak için muz yenmesinin sebebi de aslında budur, muz radyoaktif bir meyvedir.

Sonuç olarak “Sürekli Olarak Radyasyona mı Maruz Kalıyoruz?” sorusunun cevabını rahatlıkla evet olarak verebiliriz. Elimizde olmadan -deyim yerindeyse- oturduğumuz yerde bile sürekli olarak radyasyona maruz kalıyoruz. Önemli olan bunların bilincinde olmak, elimizden geldiği surette önlem almak ve ona göre yaşayabilmektir.

Sağlıkla ve bilgiyle kalın.

Exit mobile version